1. HADİS
عن أمير المؤمنين أبي حفص عمر بن الخطاب رضي الله عنه ، قال : سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول
إنما الأعمال بالنيات وإنما لكل امرئ ما نوى . فمن كانت هجرته إلى الله ورسوله فهجرته إلى الله” ورسوله
“ومن كانت هجرته لدنيا يصيبها أو امرأة ينكحها فهجرته إلى ما هاجر إليه
رواه إمام المحد ثين أبو عبد الله محمد بن إسماعيل بن ابراهيم بن المغيره بن برد زبه البخاري الجعفي، وابو الحسين مسلم بن الحجاج بن مسلم القشيري النيسابوري رضي الله عنهما في صحيحيهما اللذين هما أصح الكتب المصنفه
Emirü’l-Mü’minin Ebu Hafs Ömer b. Hattap (ra)’den şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav)’dan işittim, şöyle buyuruyordu:
Ameller niyetlere göredir. Herkese ancak niyet ettiği vardır. Kimin hicreti Allah’a
ve Rasulüne ise onun hicreti Allah’a Rasulunedir. Kimin hicreti dünyalık içinse onu alır veya nikah yapacağı bir kadına ise onu nikahlar."
Bu hadis: Her biri hadisçilerin imamı olan Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail b.
İbrahim b. Muğıre, Berdizbe el-Buhari el cu'fi ile Ebul Hüseyin Müslim b. Haccac el
Kuseyri en-Neysaburi Musannef kitanplarının en sahihi olan sahihlerinden rivayet
Ettiler
Allah u zülcelal Hazretlerinin hicreti emrettiği, Ashab-ı Kiram’ın yavaş yavaş Medine’ye hicret ettiği günlerdi. Herkes malını mülkünü evini geride bırakıp Medine’ye hicret ediyordu. Öyle zor günlerdi ki, bazıları ailelerini bile bırakmak zorunda kalıyorlardı. Hatta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bile ailesini evini Hz. Ali Efendimiz’e emanet ederek yola çıkmıştı. Ancak dini mübini İslam’ın nuru Medine topraklarında parlamalı ve oradan bütün cihana yayılmalıydı.
İşte bu zor günlerde bir müşrik,
Ümmü Kays (r.a.) ile evlenmek istedi. Bu mübarek hanım Medine’ye hicret etmek
istiyordu. Adama “Müslüman olup benimle beraber hicret edersen seninle
evlenirim,” demişti. Neticede hicret edip evlenmişler ve adam ashab olma
şerefine nail olmuştu.
Ancak yeni Müslüman olan bu
adamın durumu Ashabın arasında latife konusu olmuş, ona Muhaciru Ümmü Kays
demeye başlamışlardı. Olay bir şekilde Efendimiz (s.a.v.)’e intikal edince
şöyle buyurdular:
“Ameller niyetlere göredir. Kişiye niyeti vardır. Kim Allah ve Resulüne
hicret etmişse Allah ve Resulüne kavuşmuştur. Kim dünya için hicret etmişse ona
kavuşmuştur. Veya kim bir kadın için hicret etmişse onunla evlenmiştir. Kim
neye niyet ederse ona hicret eder.” (Buhari, Bed’ü’l-vahyil, İman, 41; Nikâh,
5)
Kâinatta her şey bir niyetin
eseri olduğu gibi, insanın fiilleri de bir niyetin eseridir. Bir fiilin varlık
âleminde görülmesi için önce o fiilin insanın gönlünde filizlenmesi gerekir. İş
gönülde tasarlanır, fikredilir, bir karara bağlanır, irade ve azmedilir, en son
da yapılır.
Niyet, insanın neyi niçin
yapacağına, neye yöneldiğine, ne beklediğine dair bir şuur halidir. Niyet ilk
olarak gönüle gelen bir arzu, istek, bir yöneliştir. Niyet hem amaç hem
beklenti hem yöneliş olduğundan yapılan işin sonucu da niyete göre belirlenir.
Gönülde beliren niyet, aklen
alınan karardan öncedir. İşin kıymeti, nedeni, nasılı düşünüldüğünde dahi o
işten ne beklendiği önce gönülde belirir. İşin sonunda elde edilen kazanç da
tamamen niyete uygundur. Niyet çekirdek, fiil ağaç kabul edilse, sonuç da o
çekirdekten zuhur eden meyvedir.
Diyelim ki, bir trene onlarca
insan biner ama her birinin niyeti farklıdır. Her biri farlı bir yerde
inecektir. Kimi şu iş kimi bu iş için binmiştir. Trene binerken niyeti ne ise
sonuçta o işi yapar. Hatta aynı istasyonda inen her kişinin de farklı niyetleri
vardır. Bundan dolayı trene binmekten dolayı bu insanlar bir kazanç elde
etmezler. Kazançları niyetlerinde amaçladıkları işi yaptıklarında beklentileri
karşılandığında ortaya çıkacaktır. Trene aynı istasyondan binip aynı istasyonda
inen iki kişiden birisi ticaret için gidiyordur ve para kazanır; bir diğeri
sevgilisiyle buluşacaktır o da onunla geçirdiği zamanı kazanır. Velev ki, bu
kişiler yola çıkarken bu niyetlerini başka bir şeyle örtmüş olsunlar.
Hadisi Şerif’te ifade edilen “Kişiye niyeti vardır,” ifadesi tam da
bunu anlatır. Pazara gidiyorum diyerek evden çıkan, pazara çalmak niyetiyle de
gidiyor olabilir, fukaraya yardım için de gidiyor olabilir, dost aramak için
de… Bu niyetlerin her biri pazara gitmek fiilinin arkasında gizlenmiştir.
Niyet gönüllerde gizlidir. Biz
kalbimizde gizli olan niyeti zahirdeki bir fiille örteriz. Niyetimizi kimse
bilmez. Bunu ancak Allah bilir. “Gizleseniz de açıklasanız da Allah
kalplerinizde olanı bilir.” (Ali İmran, 29) buyrulmuştur. İmanın da paranın da
kim de olduğu bilinmez denilmez mi?
Biz müminler de iman etmişiz ki,
amellerimizin sonucu kalplerimizde gizli olan niyete göredir. İnsan kırk yıl
başını secdeden kaldırmasa gözümüzün önünde, kalbinde iman yoksa ahirette hiç
nasibi yoktur. Eğer dünyada bir beklentisi varsa, birilerine yaranacaksa,
ticareti bol olacaksa veya başka bir isteği varsa sadece onu elde eder. Allah
(c.c.) buyurur ki, “Kim Ahiret kazancını
istiyorsa onun kazancını çoğaltırız. Dünya kazancını isteyene de dünyalık
veririz. Onun ahirette bir nasibi olmaz” (Şura, 20)
Kişinin niyetine göre dünyayı,
kendini, varlığı anlamlandırır. Niyeti onun bütün yaşamını, gayesini, dünya
hayatından beklentisini belirler.
Mümin kişi Allah’ın rızasını
kazanmayı, cenneti arzulayıp cehenneme düşmekten korkar. Hayatını bu niyetine
göre tanzim eder. Şahsiyeti de buna uygun olarak şekillenir. Artık onun adi
basit fiilleri dahi ibadete dönüşür.
Yoldan geçen bir ihtiyarcık
düşmesin diye taşı kaldırıveren sadaka sevabı kazanırken, bir bakarsınız ki Hz.
Ali Efendimizin uykusu cihad oluverir. “Bu gece teheccüde kalkmadın, ne çok
uyudun,” diyenlere “Bu gün düşmanla cenk günüdür. Kâfirin karşısında güçlü
olmak için uyudum,” buyururlar.
Müminin yemesi içmesi, ailesine
hizmeti, arkadaşıyla sohbeti, ticareti dahi ibadet oluverir. Efendimiz (s.a.v.)
“Benim yaşamam da ölmem de gülmem de
ağlamam da hep Allah içindir,” buyurmaz mı?
İmanı olmayan, dünyaya yahut
benliğine tapan, ahireti tanımaya insanlar için, ibadetler dahi günaha girmeye
vesile olur.
Namazı kılmamak günah iken
ayıplanmak korkusuyla kılmamak şirk olur maazallah. O kişi insanların takdirini
elde edeyim derken, imanı bozulur.
Hac ibadeti mümini cümle
günahlarından arındıracak bir ibadet iken haccı ticaret, mevki, şöhret vb…
niyetlerle yapılırsa, kişi bunlara kavuşsa da imanı tehlikeye düşer.
Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.v.)’e
“Para ve şöhret için cihad eden biri
sevap kazanır mı?” diye sorduklarında; “Hayır
hiçbir şey kazanmaz” derler. Bu soru kendisine üç defa sorulunca Mübarek “Allah (c.c.) yalnız kendisi için yapılan
ibadetleri kabul eder. Başkasını değil!” buyururlar. (Nesai, Cihad, 24)
Yüce Rabbim! Yaptığımız işleri
kalbimizdeki niyetlere göre değerlendirir. Kalp nazargah-ı İlahidir. Orada ne
olduğunu bilen O’dur. Ondan bir şey gizlenmez. O kuluna kalbinde bulduklarına
göre muamaele eder. Efendimiz (s.a.v.) de bu konuda “Allah sizin bedenlerinize ve yüzlerinize bakmaz, kalblerinize bakar.”
(Riyazusssalihin-5) buyurmuştur.
Rabbimizin kalplerimizde bulduğu,
samimi bir iman, azap korkusu, rahmet ümidi ve kulluk iştiyakı ola.