1970'te doğdu, talebelik, öğretmenlik, vaizlik, yazmak, en önemlisi annelik bütün hayatı

30 Haziran 2016 Perşembe

Her Gecemiz Kadir


Kur'an Okuyan Gölge

“Andolsun, insanı biz yarattık ve kendi kendine ne vesveseler (düşündüğünü) de biz biliriz. Çünkü (ilmimizle) biz, ona şah damarından daha yakınız. Unutma ki, biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki melek (onun yaptıklarını) kaydetmektedir. O bir söz söylemeye görsün yanında yazmaya hazır bir gözcü vardır. Bir gün ölüm sarhoşluğu hakikaten gelir de ona, “İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir” denir.
(İnsanlar öldükten sonra tekrar dirilmeleri için) Sûr’a üfürülür; İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür. (O gün Rabbinin huzuruna) Herkes beraberinde bir sevk edici (muhafız) bir de şahit (melek) ile gelir. (Ona) Şüphesiz sen (dünyada) bundan gaflette idin (habersizdin). Şimdi gözündeki perdeni kaldırdık. Artık bugün gözün keskindir” (denilir). Beraberindeki (melek) şöyle der: “İşte yanımdaki (yazılmış şey) hazır.”
(Allah (c.c.) meleklerine buyurur:) “Atın cehenneme, Rabbini tanımayan her inatçı nankörü, hayra ve İslam yoluna bütün gücüyle engel olanı, azgını, şüpheciyi… Allah ile beraber, başka ilâhlar edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!”
Arkadaşı (dünyadaki dostları veya şeytan) “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi,” der. Allah (c.c.) “Benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü daha önce sizi uyarmıştım. Benim katımda söz (hüküm) değiştirilmez ve ben kullarıma zulmedici değilim.” O gün Cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “daha var mı?” der.
(Oysa o gün) Allah’tan korkan takva sahiplerine Cennet, iyice yaklaştırılır ve (Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. Her pişmanlıkla tövbe eden, görmese de Rahman’a huşu (saygı) ile bağlı olan, O’na yönelmiş bir kalple gelen için…
“Oraya esenlikle girin. İşte bu, ebedîlik günüdür.” Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha ziyadesi de vardır. (Bu, hiçbir kulun görmediği hayal bile edemeyeceği bir nimettir. Allah’ın cemalini görmek…)
Biz onlardan önce, nice nesilleri helâk ettik. Onlar kendilerinden daha güçlü idi ve memleketleri delik deşik ediyorlardı. Kaçacak bir yer mi var? Şüphesiz bunda kalbi olan yahut kulak veren ve şahit olan kimseler için bir öğüt vardır.
Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı. O hâlde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et. Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O’nu tespih et.
Münadinin (İsrafil) yakın bir yerden sesleneceği gün, (o sese) kulak ver. O gün insanlar hakikaten o korkunç sesi işiteceklerdir. İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür. Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir. O gün yer, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bu, (hesap için) bir toplamadır, bize göre kolaydır.
Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onları zorlayacak değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur’an ile öğüt ver.”
Yukarıdaki satırlar acizin yazdığı bir makale ya da hikâye değil, haşa. Her okuyanın anlayacağı gibi bu İlahi bir hitap… Bu satırlar Kaf suresinin 16 ila 40. Ayetleridir. Kaf suresi Ramazanın 26. Sabahı yani 27. Geceden önceki sabah okunan 26. Cüzde bulunmaktadır. Mukabele izleyenler okurken sanırım haşyetle dinlemişlerdir. Yine de yazmak geldi içimden…
Kadir gecesi için söyleyecek yazacak kelimeler ararken, Rabbimin kelimeleri çıktı karşıma… Şükürler olsun.
İşte bu gün kadir gecesi… Ramazan’ın son on gününde aramamız gereken, belki de her gecesinden biri olan, hesapların tutulup, tevbelerin kabul olacağı gece…
Ölçülerin Cebrail (a.s.) ile önce Efendimiz (s.a.v.) kalbine, sonra ayet ayet, sure sure yeryüzüne nazil olduğu gece… Kur’an gecesi bu gece… Kur’an’ın yüreklerimize, hallerimize, evlerimize sokaklarımıza inmesi gereken gece…
Meleklerin sabaha kadar müminlerin istekleri için koşuşturdukları, Rabbimizin buyur kulum dediği, bin aydan hayırlı gece…
Kaf suresi ise bize diyor ki, Her geceyi Kadr, her geleni Hızır bil! Rabbim kulak veren, tevbeler eden huşu ile kendisine yönelen müjdelerine nail olanlardan eyleye…
Gülsüm Sezen
01.07.2016
26 Ramazan 1437




27 Haziran 2016 Pazartesi

RAMAZAN VE KARAKTER EĞİTİMİ


shutterstock eid mubarak ile ilgili görsel sonucu


             Allah (cc) insanoğlunu kendisine kulluk için yaratmıştır.  Hayat kulluğun sınanması ve dünya bir imtihan yeridir. “Andolsun ki biz sizi biraz korku, biraz açlık, mallardan canlardan ve ürünlerden biraz azaltmakla deneriz. Sabredenleri müjdele. Biz Allah’ın kullarıyız ve ona döneceğiz. İşte Rablerinden bağışlama ve rahmet onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.” (Bakara 154 -157)
            Bu bilinç insanı her an ayakta ve dipdiri tutar. İnsan Rabbine güvenir ve kendinde güç bulur. “Rabbi ondan o Rabbinden razı…” Eşref-i Rumi (k.s.) diyor ki; “Gökten bela yağsa onun adına aşk derler.” Allah aşkıyla yanan ateşte yanmaz, dünyada hiçbir zorluktan yılmaz. İşte özgüven.
            Dünya hayatındaki imtihanlar bizi terbiye etmek cennete girebilecek ruhi olgunluğa eriştirmek içindir. Bu ruhi olgunluk sayesinde kişi, dünyada kendiyle ve çevresiyle barışık, ahirette Allah (c.c.) rızasını kazanmış olur.
            “Müminin ilginç bir hali vardır. Eğer nimete kavuşursa şükreder ve bu onun için hayırlı olur. Eğer darlığa düşerse sabreder, bu onun için hayırlı olur,” buyurmuştur iki cihan sultanı (s.a.v.).[1]
            Bela, nimet, zorluk-kolaylık kişiye göre değişir. Mesela; yılanın zehri kendisi için hayattır, insan için ölüm. Acı ve ızdıraplar hastanın iyileşmesi için tedavidir.[2]
Dini olgunluk, davranışların alışkanlık ve dış baskılar sonucu değil, şuurlu bir istek ve tercih ile ortaya konulmasını gerektirir.[3] Allah’ı görmese de onun kendini gördüğü şuuruyla davranışlarını düzenlediği gibi iç dünyasını da düzenler.
Riyasız, içi–dışı bir, hep iyilik düşünen, fedakâr, dürüst, iyi ahlak sahibi, olgun bir karakter sahibidir. Kendini hesaba çeker, özür diler, tevbe eder. Böylece şahsiyet bölünmesine, kötü alışkanlıklara, bozuk kişiliklere günahlara, riyaya, kibire uğramaz. (Ankebut 45) Allah’ın kullarına hizmeti O’na hizmet olarak görür ve sosyal çevresiyle uyum içinde yaşar.
“Niyet ederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahları affolunur”  müjdesini vermektedir. Mahşerde insanların pişmanlık duyacağı hususlardan birisi de niyetsiz yaşamak olacaktır. Bütün bir hayatı ibadete çevirmek mümkün iken bu fırsatı kaçırmak büyük bir zarardır. Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getiremeyişimizin arasında en kolay hayırları bile kaçırışımıza yanacağız,  keşke diyeceğiz.
Gece sahura kalkmak, uykusunu bölmek, bütün gün aç-susuz durmak insanın iradesini güçlendirir. Demek ki zoru başarabilirim duygusu onda hâkim olur. Böylece hedefine ulaşmak için çalışıp çabalayan, zorluklardan yılmayan bir insan olur. Kötü alışkanlıklardan kurtulur, iyilerini kazanmaya çalışır.
Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor; “Eğer oruç kişiyi, yalan söylemekten ve yalanla amel etmekten alıkoymazsa Allah’ın onun aç ve susuz kalmasına ihtiyacı yoktur.[4]
            “Rabbini görüyormuş gibi ibadet” etmek şuuru oruçla tam olarak yerleşir. (Cibril hadisi, Buhari, iman, 37)  
            Oruçla kazanılan özgüven, ben–enaniyeti şişirmek ve ön plana çıkarmakla değil Allah’a kulluk ve O’na dayanmakla elde edilen gerçek özgüvendir. Çünkü iman eden güven içindedir.
“Sizden biriniz oruçlu olduğu zaman kötü söz söylemesin, şamata çıkarmasın. Şayet kendisine biri sataşır ve kavga çıkarırsa “ben oruçluyum” desin.”[5]
Oruç; iradeleri, sabırla eğitir. “Oruç sabrın yarısıdır.”[6]
Kendini tanımayı (neyi başarabilirim, neyi başaramam, ben kimim ve neyim) öğretir.
            İftar cömertliği, ikramı paylaşmayı öğretir. Fedakârlık bilinci kazandırır.
“Kim bir oruçluyu iftar ettirirse ona, o kişinin orucu kadar sevap vardır.”[7]
            Teravih, ibadetin neşe ve coşkusunu bütün topluma yayar.
            Sahur, hayır ve bereketin ne olduğunu hissettirir. Güzel Peygamberimiz (s.a.v.) “Gündüzün orucu için sahurdan, gecenin namazı için kayluleden istifade ediniz” buyurmuştur.
            Kadir gecesinde, Kur’an adeta gönüllere yeniden nazil olur. Kur’an’la akıllar ve gönüller sonsuzluk yolculuğuna hazırlanır.
Zekât ve fitrelerle toplumun sosyal yaraları sarılır. “Bir mahallede bir kişi aç kalırsa, o mahalle halkı Allah’ın korumasından çıkar.”
“Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır” (Zariyat, 19) Oruç bize fakiri anlamayı, merhameti, paylaşmayı, muhabbeti, sıla-i rahimi öğretir.
Toplumda, ülkede ve dünyada barış istemenin ön koşulu; önce kendimizle, akraba ve yakın çevremizle, iş hayatımızdaki arkadaşlarımızla, bizim gibi düşünmeseler de ve bizim gibi inanmasalar da birlikte yaşadığımız toplum kesimleriyle barışık olabilmenin yolu kendimizle barışmaktan geçer. İşte ramazan ayı bu manevi eğitimin yapıldığı aydır.
Rabbim nasip eyleye…

           

            Gülsüm Sezen
27.06.2016
ANKARA



[1] (Müslim, Zühd, 64; Darimi, Rikak, 63)
[2] Gazali, Kitabulmesna,1409,40)
[3] (Armaner, Neda, İnanç ve İbadet Bütünlüğü Bakımından Din Terbiyesi, MEB, İst. 1967, s, 68 )
[4] (Buhari, Savm, 8, Edeb 51)
[5] (Buhari, Savm,9)
[6] (Tirmizi, Deavat, 86)
[7] (Tirmizi, Savm,82; İbni Mace, Siyam,45)
Nisan ayında Blog açtığımdan beri bana destek olan arkadaşlarıma ve okurlarıma teşekkür ederim. Yalnız acemilikten olacak yazıların altına isim yazmayı akıl edemediğimden bazı dostlar yazılarımın bu acize ait olduğunu anlayamamışlar. Bana sordular. Bu yüzden açıklama yapmak ihtiyacı hissettim. Bloglarımdaki bütün yazılar tarafıma aittir.

24 Haziran 2016 Cuma

Oruçla Gelen 4

Oruç nefsi terbiye eder.
Terbiye, günümüzün ifadesiyle eğitim, insan için her yaşta devam eder. Orucu Rabbimizin emrettiği bir eğitim yöntemi, Ramazan ayını da bir okul olarak düşünelim. Orucun bize kazandırdığı irade gücü, kendimizi tutmayı öğrenmek sayesinde on bir ay boyunca bırakamadığımız kötü alışkanlıklarımızı bırakabilir, yepyeni güzel alışkanlıklar kazanabiliriz.
Oruç 'tutmak' ve 'bırakmak' gibi birbirine zıt iki anlamı birden barındırmaktadır.  (Meryem, 26) Orucun amacı da, insan hayatında 'tutmaya değer olanları tutmayı ve 'bırakılması gerekli olanları bırakmayı sağlamaktır.
Sonuçta, yalnızca 'sakınanlar korunurlar'. Ancak 'terk etmeyi' bilenler 'direnebilirler'. Kalıcı ve iyi bir şeyler 'tutmak' için, geçici ve kötü şeyleri 'bırakmak' şarttır. Bazen 'tutabileceğiniz' şeylerin sayısı, 'bırakabileceğiniz' şeylerle orantılıdır. Haramları bırakmayı öğrenmek için helal olan yeme-içmemizden vazgeçeriz oruçla… Günaha girmemek için kendimizi tutarız…
Oruç insana iyi huylar kazandıran köklü bir irade terbiyesi ve ahlak eğitimidir. Bir hadis-i Şerifte “Kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah, onun yemesini-içmesini bırakmasına hiç değer vermez,”  buyururlar Efendimiz (s.a.v.)
Oruç Kişiyi Şükre Yöneltir.
İnsan, kendisine verilen nimetlere karşı şükretmekle yükümlüdür. Şükür ise ancak, nimetin kıymetini takdir etmek, nimeti doğrudan doğruya Allah’tan bilmek ve nimete ihtiyaç hissetmekle mümkündür. Ramazan dışında insan, gerçek açlığı tam olarak hissetmediği için nimetlerin değerini tam olarak takdir edemeyebilir. Ramazan ayında kişi, oruç sayesinde nimetlerin asıl sahibinin Allah olduğunu kavrar ve şükrü ta yüreğinin derinliklerinde hisseder.
Oruç Sabır ve İrade Gücü Kazandırır.
Oruç tutan insan sabırlı olmayı öğrenir. Çünkü Peygamberimizin beyanı ile “Oruç sabrın yarısıdır”.
İnsan hayatının tatlı ve huzurlu günleri olduğu gibi, acılı ve sıkıntılı dönemleri de vardır. Çoğu kere nimet ve rahmete ulaşmanın yolu zahmet ve mihnetlere katlanmaktan geçer. Bu yönüyle sabır başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir.
Oruçlu olduğu için sahip olduğu şeylere el sürmeyen kişi, iradesine hâkim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak eğitmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur. İnsan fıtratı, başkaldıran bir yapıya sahip olduğu için çoğu zaman aşırılıklar gösterir. Onun aşırılıklarını bastırmak için iradeyi güçlendiren ruhu arındıran oruca mutlaka ihtiyaç vardır.
Oruç Sağlığı Korur
İnsan vücudunun bütün gün çalışarak yorulan uzuvları, uyku ve istirahat ile dinlendiği gibi, bir yıl boyunca durmadan çalışan vücut makinesi adeta Ramazan ayında dinlenmeye ve bakıma alınmış gibi olur.
Oruç, özellikle mide ve sindirim organlarının dinlenmesi ve daha sonra görevlerini daha iyi yapabilmesi için verilmiş iyi bir mola, iyi bir perhiz niteliğindedir. Birçok hastalıkların tedavisinde doktorların perhiz ve diyet tavsiye etmeleri de bunu te’yid etmektedir.
Burada Hz. Peygamberin konuya ilişkin bir hadisini belirtmemiz yerinde olur: “Oruç tutunuz ki, sıhhat  bulasınız”.

Bu sayılan fayda ve hikmetler, oruçla bize gelen güzelliklerdir. Bizim farz olan orucu tutmaktan esas maksadımız ise Yüce Rabbimizin rızasını kazanmaktır. Onun rızasını kazandıktan sonra, zaten lütuf ve nimetlerinin haddi hesabı olmaz. Rabbim bizi makbul oruçlar tutup rızasını kazananlardan eylesin. Amin.

14 Haziran 2016 Salı

Oruçla Gelen 3


Oruçla hesapsız sevaplar kazanırız.
Güzel Peygamberimiz (s.a.v.) Âdemoğlunun her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik on mislinden yedi yüz misline katlanır” buyurmuş, arkasından   “Yüce Allah: ‘Oruç hariç, çünkü oruç benim içindir, onun mükâfatını da ben vereceğim, oruç tutan kimse yemesini-içmesini ve arzularını benim için terk etmektedir’ buyurdu,” diye devam etmiştir.
Bu hadisi yorumlayan âlimlerimiz “Çünkü oruçta riya olmaz,” demişlerdir. Oruç tutan gösteriş için tutamaz ya da insanlar birinin oruçlu olduğunu gözle göremezler. Oysa namaz, hac, zekât hep insanların içinde eda edilir.
Bunun yanı sıra oruç, kulun yeme içme gibi hayati ihtiyaçlarını terk etmesidir. Düşünün, bu “Ya Rabbi senin için canımdan da geçerim, dünyanın ihtiyaçlarından da dünyadan da vazgeçerim, yeter ki, sen benden razı ol,” demektir. Dolayısıyla bu ibadete Allah çok büyük kıymet vermiş, sevabını da hesapsız vereceğini bildirmiştir.
Oruç tutanlara özel cennet kapısı vardır.
Efendimiz (s.a.v.)’in bildirdiğineCennette ‘reyyân’ adında bir kapı vardır ki buradan kıyamet gününde sadece oruç tutanlar cennete gireceklerdir.” 

Bu hadisin bildirdiği gerçek şudur ki, bir insan oruç tutarken ahlakını güzelleştirir, nefsini terbiye eder, kötü huylarını terk eder, eline, beline, diline hâkim olur. Allah’a yakınlaşır, kemalatı artar. Sonunda her an oruçlunun haline ve ahlakına bürünür. Oruç tutuyormuş gibi güzel davranışlar sergiler. En sonunda ahirette Reyyan kapısından girmeye hak kazanır.

10 Haziran 2016 Cuma

Oruçla Gelen 2

         2.Oruç kalkandır.
Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) "Kim faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır,” buyurmuşlardır. (Buhari, İman, 28; Müslim, Salatü’l- Müsafirin, 13)
Bütün bir yıl içinde gaflet edip zaafa düşüp günah işleyen biz kullarına Ramazan-ı Şerif hürmetine Rabbimizin büyük bir lütfudur bu…
İnsanın günah işlemesine ya şehevî arzuları ya da dili sebep olur. Hacı Bektaş Veli bu günahlardan kaçınmak için “Eline, diline, beline sahip ol” demiştir.
Efendimiz (s.a.v.)Kim diline ve ırzına sahip çıkacağına güvence verirse ben de o kimsenin cennete gireceğine güvence veririm”   buyurmuşlardır.
Haramlar zaten bunlarla işlenmez mi? Şöyle bir bakarsak hırsızlık, zina, namahreme bakmak, rüşvet yemek, zimmetine devlet malı geçirmek, faiz yemek, gasp, yalan söyleyerek, hile ile kazanç elde etmek, şehvetle ilgili; yalan, dedi-kodu, iftira, kötü söz, kalp kırmak, kabalık gibi davranışlar da dil ile ilgili görünür.
Oruç günahlarla aramızda bir kalkandır. “Oruç kalkandır. O halde oruçlu kötü söz söylemesin. Oruçlu kendisiyle çekişip kavga etmek isteyen kişiye ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin...” diye emreder Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.). 
Gerçek anlamda tutulan oruç, hem de cehennem ateşine karşı kalkan olacaktır.Kim Allah için  bir gün oruç tutarsa Allah, yetmiş yıllık bir mesafe kadar onu cehennem ateşinden uzaklaştırır.” buyurmuşlardır. 
Kim böyle bir kalkanı kuşanmak istemez ki… 

9 Haziran 2016 Perşembe

Oruçla Gelen…1


1     
1      1. Oruç bizi korur:
“Ey müminler! Korunmanız için oruç tutmak, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183)

Nelerden korunmalıyız acaba? Günahlardan, haramlardan, nefsimize uymaktan, şeytanın vesveselerinden, kötü huylarımızdan, yalandan, gıybetten, kibirden, hasetten, cimrilikten, tembellikten, katı kalpten, faydasız ilimden, zararlı arkadaştan ve daha neler neler…

Oruç her türlü iç ve dış etkilere karşı irademizi güçlendirdiği için haramlardan uzak durmak, şüpheli şeylerden kaçmak, ahlaki zaaflarımızı düzeltmek daha kolay olur. Değil mi ki bütün gün helal olanlardan bile geri duruyoruz.

Ayetin sonundaki "leallekum tettukûn: umulur ki sakınır/korunursunuz." hitabı, bize haramlardan ve kötülüklerden korunma, edep ve ahlakımızı güzelleştirme, bu şekilde takvaya ulaşma hedefi veriyor. 
Bu durumda eğer oruç, insanı her türlü kötü söz, eylem ve davranışlardan uzaklaştırmıyor, edep ve ahlakını güzelleştirmiyor ise amacına ulaşamamış demektir.  Böyle bir oruçtan istenilen sevap da elde edilemez.

Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)  “Kim yalan sözü ve yalan ile iş yapmayı bırakmazsa Allah’ın onun yemesini ve içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur,”  yine “Nice oruç tutanlar vardır ki onların oruçtan nasipleri sadece aç (ve susuz) kalmalarıdır. Nice geceler namaz kılanlar vardır ki onların namazdan nasipleri sadece uykusuz kalmaktır,” buyurmuşlardır.

Bu ne büyük bir tehdittir. İnsanın bir amaç için, hele Rıza-i İlahi gibi yüksek bir amaç için aç ve susuz kalması onu çok yıpratmaz. Hatta bazı insanlar oruca niyet ettikten sonra açlık ve susuzluk hissetmediklerini söylerler. Buna rağmen kıyamet günü defterimizi açtığımızda oruç sevaplarımızı bulamazsak ne hissederiz acaba?


Bu duruma düşmemek için, oruç tutan insan; yalan, yalancı şahitlik, gıybet, iftira, hile, aldatma, kötü söz, kabalık ve benzeri davranışlardan uzak, iş ve işlemlerinde, söz ve sözleşmelerinde, alım ve satımlarında dürüst ve dosdoğru olmalı insanları rahatsız edecek, kalp kıracak davranışlardan, kibirden, hasetten uzaklaşmalıdır. 

8 Haziran 2016 Çarşamba

Ramazan’da Zaman


Nasıl da farklı akar Ramazanda zaman. Nasıl da başka bir boyutta hissederiz kendimizi. Mübarek Ramazan ayı, zamanda yolculuğumuz esnasında karşımıza çıkıveren dev bir şeffaf balon gibidir. Onun içine giriverdiğimizde anları, dakikaları, yaşamı, kendimizi aynada çok net bir şekilde görmeye başlarız. Görüntü büyür, netleşir, güzelleşir.
Ömrümüzün çoğu uykuda, yemekte, ihtiyaç halinde, dinlenmede, eğlencede ve pek azı vazifede, Yüce Rabbimizin sevdiği işlerde geçip giderken Ramazan birden filmi yavaş çekime alır.  Tövbe edip kaçırdığımız anları yakalayabilmemiz, salih ameller işleyebilmemiz için… Kendimizi görmemiz, ruhumuzdaki lekelerden, zaaflarımızdan, hata ve kusurlarımızdan kurtulmamız için… Bolca dua edebilmemiz için…
Ramazanda her zaman yetiştiremediğimiz birçok işin artık önemini yitirdiğini, onlar olmadan da yaşayabildiğimizi görüp şaşırdığımız olmuştur. Bir türlü zaman ayıramadığımız ibadetlere nasıl da vaktimiz yetiyordur. Kapağını açıp bakmaya fırsat bulamadığımız Kitabımızı mukabelelerde elimizden düşürmediğimiz halde her işimize de yetişiyor ve hatta kendimize, ailemize, akrabalarımıza da zaman ayırabiliyoruzdur.
Ramazan ayının her anı ibadettir. Gündüz oruçlu kişi imsakten akşama kadar sürekli ibadet halindedir. İster uyusun, ister otursun, isterse çalışıyor olsun fark etmez. Akşam iftar gece sahur sofraları birer ibadettir. Babaların evine helal rızık getirmesi ve ailesine iftar ettirmesi… Annelerin yemeği ve sofrayı hazırlayıp eşine ve evlatlarına belki yanlarında yaşayan yaşlılarına iftar ettirmesi… Belki mütevazı sofralarına bir de misafir davet etmeleri…
Artık zaman bir başka akıyordur. Çünkü oruç zaman algımızı değiştirmiştir. Çünkü oruçlu için her şey sonsuzluktan bir parça olarak görünmektedir. Çünkü oruç kulu yüceltmiş, Ramazan balonu onu Yaratanına yaklaştırmıştır.
Adem oğlunun işlediği her iyilik on mislinden yedi yüz misline kadar arttırılır. Fakat oruç böyle değildir. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki: “Çünkü oruç benim içindir ve onun ecrini ben veririm. Oruçlu kişi şehvetini ve yemeğini benim için bırakır.” (Müslim, Sıyam, 164; İbni Mace, c.1, h.1638)
İki durak etrafında döner dolaşır Ramazan günleri: Sahur ve İftar… “Sahur berekettir.” Rızkın, muhabbettin, ibadetin ve zamanın bereketi… İftar bu bereketin meyvesinin toplandığı sonsuzluğa varan bir sevinç anı… “Oruçlu için iki sevinç vardır: Birincisi iftar vaktindeki sevincidir. İkincisi de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir,” buyurur Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.).
İftar ve sahur bereketi bir yumak gibi ilk günden itibaren sarılmaya başlar ve son günlere doğru büyüye büyüye kocaman bir yumak olur. Sona yaklaştıkça kazançlarımız dünya ölçüleriyle anlatılamayacak noktaya gelir. Kadir gecesinde zirveye ulaşır zamanın bereketi. Artık bu gecede hesap kitap yoktur kullar için. Çünkü Hak kelamının yeryüzüne indiği bu gecede sonsuz Rahmet ve merhamet de inmiştir…
Biz Kur'an’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail veya Ruh adındaki melek) o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler. O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir.” (Kadir 1-5)
Rabbim bereketli Ramazan günlerinden ve gecelerinden müstefit olanlardan eyleye…


6 Haziran 2016 Pazartesi

SEVGİLİ ÖĞRENCİLER
                     İmam Hatip Lisesini bitirdiniz ve kendinizi yeterli hissetmiyorsanız,
                     Üniversitede okuyorsunuz ve mesleki eğitimin yanı sıra, dini ilimlerde de kendinizi yetiştirmek istiyorsanız,
                     İlahiyat Fakültesinde okuyorsunuz ve akademik çalışma yapmak istiyorsanız,
                     Kur’an’ı Kerim’i anlayarak okumak, klasik İslami eserleri okuyacak yeterliliğe ulaşmak, dini ilimlerde kendinizi yetiştirmek, insanlığa faydalı olmak için yeterli bir eğitim arayışı içindeyseniz,
SUFFE EĞİTİM MERKEZİ
*Yüce idelerle ve yaratılmışlara hizmet şuuruna sahip, öğrencilik hayatını İslami ilimleri de öğrenerek iki kanatlı uçmayı hedefleyen genç kızlarımız için bulunmaz bir fırsat.
*Klasik ve modern ilimlerle donatılmış, alanında uzman bir akademisyen, iyi bir âlime ve örnek bir mümine olmak isteyenler için beş yıllık ek program.
*Yoğunlaştırılmış Arapça, İslami İlimler, Sosyal Bilimler, İngilizce eğitimleri ve yurt dışında yabancı dil eğitimi imkânı…
Beş yıllık programı tanımak veya yaz tatilini Arapça öğrenerek değerlendirmek isteyenler için,
ARAPÇA YAZ OKULU
11 Temmuz – 8 Eylül 2016
9 hafta, haftada 4 gün, günde 5 ders ve toplamda 180 saatlik ehil hocaların yürüteceği bir eğitim.
Adres: Gazi Mustafa Kemal Bulvarı No 84/B Maltepe Ankara
Son başvuru tarihi: 15 Haziran
Başvuru formuna ulaşmak için aşağıdaki e-posta adresine mail atınız

Bilgi: 532 551 90 37,  542 693 55 47,  534 220 55 61

5 Haziran 2016 Pazar

Büyük ve Mübarek Bir Ayın Gölgesi Üzerimize Düştü





İbn Huzeyme, Selman-ı Farisi (r.a.)’in şöyle dediğini nakletmektedir: “Resulullah (s.a.v.) Şaban ayının son günü bize bir hutbe irad edip şöyle buyurdular:
            “Ey Müslümanlar! Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerimize düştü. Bu, içinde bin aydan daha hayırlı Kadir gecesinin bulunduğu aydır. Bu ay, Allah Teala’nın, gündüzlerinde orucu farz, gecelerinde teravihi nafile ibadet kıldığı mübarek bir aydır.
            Bu ayda kim hayır işlerse, başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı eda eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi sevap alır.
            Bu ay sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.
            Bu ay ihsan, yardım ve eşitlik ayıdır.
            Bu ay müminin rızkının arttığı bir aydır.
            Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, bu onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. İftar ettirdiği Müslüman’ın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin, onun kazandığı sevap kadar da ayrıca sevap kazanır.
Bunun üzerine Ashab-ı Kiramdan bazıları, “Biz hepimiz bir Müslüman’a iftar ettirecek imkâna sahip değiliz,” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): “Bir hurma ya da bir içim su ile iftar ettirene de aynı sevap vardır,” buyurduktan sonra hutbesine devam etti.
Bu ayda dört şeyi çok iyi yapınız. Bunların ikisi ile Rabbınızı hoşnut edersiniz. İkisinden de zaten uzak kalamazsınız. Rabbınızı hoşnut edecek iki işiniz; “la ilahe illallah diyerek Allah’ın birliğine şahadet etmeniz ve bağışlanma dilemenizdir. Uzak kalamayacağınız öteki iki şeye gelince, onlar da Allah’tan cenneti isteyip cehennemden kurtulmayı dilemenizdir.”
Kim bir oruçluyu doyuracak olursa, Allah onu benim havuzumdan sulayacak, o da cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir.
Evinde eşine ve çocuklarına güler yüzlü davranan, sokakta-iş yerinde insanlara hoşgörü ve saygılı davranan, Müslümanların işlerini kolaylaştıran ve müminlerin gönüllerini kırmayan, incitmeyenlere Allah da hoşgörülü davranır ve işlerini kolaylaştırır ve sonunda da cehennemden kurtarır”.

Bir ramazan ayı yaklaşırken Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz Medine’deki Mescid-i Nebevi’den böyle sesleniyordu ümmetine… 

2 Haziran 2016 Perşembe

BAKARA SURESİNDE FASIKLAR



Fasık, Allah’a itaat çizgisinin dışına çıkan, hak yoldan sapan kimse demektir. Kelime, Kur’an-ı Kerim’de “kâfir”, “günahkâr”, “yalancı” ve “kötülük yapan” anlamlarında kullanılmıştır. En çok da büyük günah işleyip günahında ısrar eden kimselere fasık denilir.
Allahu zül celal Hazretlerinin insanları imana davet ederken sunduğu deliller aynı zaman da imtihandır da…
“Allah, bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, “Allah, örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?” derler. (Allah) onunla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır. Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir”. (Bakara, 26-27)
Bu ayetlerde “fasık” kâfir anlamında kullanılmış.
“Allah’ın saptırması” ifadesi ise tıpkı “Allah kalplerini mühürledi,” ifadesinde olduğu gibi, mecazî bir ifadedir. Aslında insanları saptıran, kendi nefisleri, cahil önderleri ve şeytandır. İnsanlar sapmak isterse Allah onlara sapıklık yolunu açar. İnsanlar hidayet isterse Allah onlara hidayet yolunu açar. Kul cüz’i iradesiyle ister ve mesul olur.
Allah, sivrisinek örneğini (26. ayet) vermekle, kullarını sınamış. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az misali.
Ayeti Kerimeye göre fasık diye ifade edilen,  müşrik, münafık, kafir ve isyankarların en önemli üç özelliği şudur:
•          Allah’a verdikleri sözden dönmeleridir. Burada Ehli Kitap (Yahudi ve Hıristiyanlar) kastedilmiş olabilir. Çünkü onlar, Tevrat ve İncil’de geleceği bildirilen ahir zaman Peygamberine iman edeceklerini söylemişler; fakat gelince de iman etmemiş ve sözlerinde durmamışlardır. Ya da ezelde verilen sözden (elestübirabbikum) dönmüşlerdir.
•          Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyleri ayırmalarıdır. Kutsal kitapların ve peygamberlerin birine inanıp birine inanmamak, akraba ile bağını koparmak, karı kocanın arasını ayırmak gibi…
•          Yeryüzünde fesat çıkarmalarıdır. Kutsal kitapları tahrif etmek, dini kazanç membaına dönüştürmek, savaşlar çevre kirliliği, açlık, ekonomik kriz vb…

Rabbim kâfir, münafık, fasık etmeye. Bu kullarına ve bize merhamet ede. Hidayet ede. Yolundan gitmeyi sevdire.