Resim alıntıdır |
اَلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ
وَاَنْفُسِهِمْۙ اَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ
الْفَٓائِزُونَ يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ
لَهُمْ ف۪يهَا نَع۪يمٌ مُق۪يم
خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ اِنَّ اللّٰهَ
عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يم
"İman
edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler,
rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de iste onlardır.
Rableri onlara, tarafından bir rahmet ve hoşnutluk ile kendileri için, içinde
tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdeler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Süphesiz Allah katında büyük mükâfat vardır"(Tevbe, 20-22)
“Hicret”
bir beldeden diğerine iş bulma veya daha iyi yaşam şartlarına kavuşma, gezme,
tanıma vb. gibi bir göç hareketi değildir. Hicret Müslümanın kâfirden ayrışma
hareketidir. Dünya hayatının rahatlığını bırakıp, memleketini terk etme ve kendinden
sonra gelecek nesillerin dini için her türlü zorluğa sabretme hareketidir.
Hicret zalimin zulmünden Allah’ın
adaletli kullarına sığınma hareketidir. Zalime karşı güç kazanma hareketidir. Nihayetinde
bir diriliş hareketidir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hicreti
"Yerleşik bir kimse için
felaketlerin en büyüğü" olarak tavsif etmiştir. Kendisi bizzat bu
büyük hadiseyi yaşamıştır. Evini, malını, mülkünü, çoluk çocuğunu geride
bırakıp gitmek nedir iyi bilir mübarek… Ve onun ashabı da… Zenginken bir gecede
fakir olmayı, şöhretli ve itibarlı iken bir günde kimsenin tanımadığı gariban
bir insan olmayı, yatacak yerin, sırtını dayayacak yerin olmamasını…
Bütün bu zorluklar elbette insanları
gidip yabancı olmak mı, kalıp boyun eğmek mi arasında bırakır. Ya kalıp zalimin
zulmüne boyun eğecektir ya gidip bu zorluklara sabredecek.
Rabbimizin bize yüklediği kulluk vazifesi
ise gücün varsa kalıp zalimi alt etmeyi, gücün yok ise gidip yeniden inşa
olmayı emrediyor. Tersine hicret etmeyip kâfirin zulmüne boyun eğenleri,
işbirliği yapanları, mağdur olmanın arkasına sığınıp kulluğunu unutanları
tehdit etmiştir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ
ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَالُوا ف۪يمَ كُنْتُمْۜ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَف۪ينَ
فِي الْاَرْضِۜ قَالُٓوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا
ف۪يهَاۜ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يراًۙ
Kendilerine
zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler
onlara şöyle derler: "Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)"
Onlar da, "Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik" derler.
Melekler, "Allah'ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz
ya!" derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış
yeridir.
Peki, “Muhacirler” nereye gidecektir?
Gidecekleri yerde Rableri onlara nasıl yardım edecektir. Elbette “Ensar”
eliyle! Bir yardım edici grup eliye…
Allah (c.c.) müminleri birbirine yardımcı
kılmıştır. Müminler bir duvarın tuğlaları, bir vücudun organları gibidirler. Öz
evladına, öz kardeşine nasıl kıyamazsa insan din kardeşine de öyle kıyamaz.
Efendimiz (s.a.v.) ve ona ilk inanan
Müminler Mekke’den çıkıp da Medine’ye hicret ettikleri zaman onlara Ensar kucak
açmıştı. Evlerini paylaşan, yatağını yorganını, yiyeceğini içeceğini paylaşan,
pazarda dükkânını paylaşan bir Ensar. Efendimiz (s.a.v.) ile evini paylaşma
şerefine nail olmuştu, ebu Eyyub el-Ensari hazretleri.
Yüce Rabbimiz Muhacirleri bağrına basmayı
emretmiş ve Ensarı övmüştü:
اِنَّ الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ
اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ
بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ
وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا
وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقاًّۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ
كَر۪يمٌ
“Bir kısımları da onları
barındırıp yer, yurt sahibi yaptılar ve yardıma koştular, işte bunlar hakkıyla
mümin olanlardır. Bunlara bir mağfiret ve cömertçe bir rızık vardır.”
(Enfal,74)
وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ
وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ
وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
“Muhacir ve Ensar'dan İslâm'a ilk önce girenlerin başta gelenleri
ve iyi amellerle onların ardınca gidenler var ya, işte Allah onlardan razı
oldu, onlar da Allah'tan razı oldular ve onlara, altlarında ırmaklar akan
cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedi kalacaklar. İşte büyük ve muhteşem
kurtuluş budur.” (Tevbe, 100)
Yüce
Rabbimiz bir kısım Müslümanları hicret ile imtihan ederken bir kısmını da Ensar
olup olamamakla imtihan etmektedir. Rabbim bizim milletimize Ensar olmak
şerefini bahşetmiştir. Geçmişte ecdadımız bu topraklara göç edip geldikleri
gibi yeni göç edenlere nasıl Ensar oldularsa bugün bizler de Ensar olma
fırsatını yakaladık.
Rabbim
hicret eden Müslüman kardeşlerimize sabır, bizlere de sonunda cennet vaat
edilen bu yüce görevi hakkıyla yerine getirmek naip eylesin.
Gülsüm Sezen
26.10.2016